Bazen öyle anlar vardır ki siz bu durumu anlatamazsınız çünkü o anı anlatmaya yetecek kelimeler yoktur. Sadece bakışlar vardır ; sizin ve oradakilerin bakışları…
Belki de bu yüzden şu an yazmak çok zor nereden başlamalı , nasıl anlatmalı bilemedim. Sanırım yaklaşık bir ay öncesinden başlamak en iyisi olacak.
Yaklaşık bir ay önce, Halkların Köprüsü Derneği olarak Basmane’de dağıtım için buluştuk. Gruplara ayrıldık ve alanı dolaşmaya başladık. İçimizden bir arkadaşımız; Şura, alanda yağmurun altında birbirlerine sarılmış altı çocuk ve annelerini gördü.Kendilerinden başka sığınacak kimseleri olmayan çaresizlik içinde bir aile. Baba savaşta ölmüş,eşini kaybettikten sonra orada kalmak istemeyen anne de çocuklarını yaşatabilmek için bir umut düşmüş yollara. Suriye’den başladıkları yolculukları Basmane de bitmiş. Para yok, yiyecek yemek ,kıyafet yok en kötüsü yarınları yok, sadece o an var, gerisi belirsizlik.
İşte tam da bu umutsuzluğun içinde buldu onları Şura. Hallerini görünce hemen ekibe bilgi verdi , durumu aktarıp ne yapılabileciğini birlikte konuştuk. Ne olacaktı şimdi? İhtiyaçları verilip gidilebilir miydi? Gidilemedi. Ne Şura ne de diğerleri gidemediler. Bir şey yapılmalıydı. İşte böyle bir an da Şura , çözüm bulana kadar onları evine götürebileceğini söyledi. Böyle bir gönüllülük karşısında ne denilebilirdi! Bu fikir hepimizi rahatlattı. Şura onları alıp evine götürdü. Her bir çocuğu kendi elleriyle yıkadı, karınlarını doyurdu, çocuğunun eşyalarını paylaştı. Aralarında öyle bir karşılıklı güven ve sevgi gelişti ki bir bakıma çocuklar, onunda çocukları oldular ve tabi köprününde. Sonra biz çocukları ve anneyi Şura’ya bırakıp birkaç gün sonra 10 Ekim Barış Mitingi için Ankara’ya gittik. Barışı haykırmaya, savaşın yıkımlarına son vermeye daha fazla çocuğun bu dramı yaşamayacağı bir dünyayı kurmaya gittik. Ama kurmaya giderken yıktılar düşlerimizi. Her birimiz büyük umutlarla ve neşeyle gittiğimiz Ankara’dan, büyük bir öfke ve kederle döndük. Dallarımız kırılmıştı, yeniden hayata tutunmak, onarılmak zaman alacaktı. Onarılmak için birbirimize sarıldık hiç olmadığı kadar sımsıkı, sanki her an birbirimizi kaybedecekmişiz gibi! Hayat bu kadar tuhaf işte! Siz o kadar büyük bir çoğunluksunuzdur ki bunu ancak acılarınızda fark edebilirsiniz. Bizde de öyle oldu bir yanımız yaşadığı travmayla baş etmeye çalışırken diğer yanımız , ihtiyacı olan diğerleri için çırpındı. Dernek, yaşadıklarımıza rağmen hergün açıldı.. İşler kolektif bir şekilde çok büyük bir emekle yapılmaya devam edildi. Birlikte yemekler yapıldı, yenildi. Böylelikle çoğaldık, birbirimize tutunarak ayakta kalktık , yaralarımızı birlikte sardık ve sarmaya devam ediyoruz . Çünkü bize ihtiyaç o kadar çoktu ki beklemek değil iş yapmalıydık, yaptık da. Biz o kadar kötüydük ki, Şura ve burada kalan arkadaşlarımız Ankara’ya gitmeden önce bıraktığımız çocuklar ve anneleriyle ilgilenmeye devam ettiler. Anne’yi ölümü göze alarak gitmek istediği bot yolculuğundan vazgeçirdiler. Biz de biraz olsun bu haberle rahat nefes aldık. Tabi onlar için atılması gereken adımlar da dernek üzerinden devam ettirildi. ASAM üzerinden Antep kampına oradan da yapılabilirse İsveç’e gönderilmesi planlandı .
Yine bir dağıtım öncesi dernekte buluşmak için yollara düştük. Derneğe girerken, merdivenlerden çıkıp salona ilerlediğimde gördüğüm o görüntü beni ve eminim hepimizi yeniden dirilten görüntüydü. Çocuklar ve anneleri gelmiş! Bir ay önce Basmane’de bulduğumuz çocuklar, köprünün çocukları ! O kadar güzeller ki bize hala iyi giden birşeyler olabileceğini anlatıyor bakışları. Şura ertesi gün yapacakları yolculuk öncesi röportaj için getirmiş onları. Cem hoca, Şura, anne , Merve ve çocuklar kameranın karşısındaydı. Yaşanan dram, hem bizlerin hem de annenin gözünden anlatılıyordu.
Röportaj biter bitmez hepimiz çocuklarımıza doğru yöneliyoruz. Sımsıkı sarılıyoruz çocuklarımıza, birlikte oyun oynamaya başlıyoruz , onlar bizim ilacımız oluyor, belki de bizde onların. Umudumuzun bittiği yerde yeniden tutuyorlar ellerimizi…
Diğer yandan bir gün sonra gidilecek olan Agora ziyareti için dernekte tasnifleme işlemleri devam ediyor.Ne de olsa yapılacak daha çok iş var. Tasnifleme sürerken biz bir grup köprüdaş, çocuklarımızla dışarı çıkıyoruz. Çocuklar yemeklerini yerken bizler de kendi aramızda ne olacağını, nasıl gideceklerini konuşuyoruz. Şura, bende onlarla gideceğim diyor.Dönüş biletini almadığını ifade ediyor. Öyle ki kendi elleriyle götürüp, herşeyin yolunda olduğunu görmeden dönmek istemiyor. Boğazımız düğümleniyor, söz bitiyor. Her birimiz çocuklarımıza ve annesine sıkıca sarılıp vedalaşıyoruz. Aklımdan Nazım’ın şu dizeleri geçiyor ;
“Ürkek bir serçe gibi eğme başını,
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı,
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk”.
arkalarından gözümüzden süzülen yaşlarla derneğe dönüyoruz.Zira daha o kadar çok çocuk var ki…
Döndüğümüzde dernekte tasnifleme bitmişti.Hep birlikte dernekteki eşyaları düzenleyip akşam ki dağıtım için Basmane yollarına düşüyoruz. Basmane sokakları mültecilerle dolup taşmıştı. Havalar daha fazla soğumadan son bir umut, ölümü göze alarak gitmeye gelmişler. Havalar soğuduğundan dışarıda seyyar satıcılar ve mültecilerden başka pek kimse yok. Yine gruplara ayrılıp alanı gözlemlemeye gidiyoruz.Ama durum vahim. Yüzlerce çocuk, elliden fazla aile var. Hepsi perişan halde. O kadar çok ihtiyaç var ki ne yapsanız nafile. Tam o sırada, bu kadar canımız acırken ve planlama yaparken, İstanbul ‘dan Açık Radyo derneğimizin başkanı Cem Terzi’yle canlı yayına bağlanıyor. Radyoda ki ses soruyor; bize Basmane’den bahseder misiniz? Cem Hoca , anlatmaya başlıyor. Diyor ki; ”bizler yaklaşık dörtyüz gönüllümüzle burada ki mültecilere yardım ediyoruz. Fakat bizim yaptığımız denizde sadece bir damla! Bu alanı, kamunun yani devletin üstlenmesi lazım. Ama hiçbir yetkili bize kulak vermiyor. Bu insanlar kendi kaderlerine terk ediliyor. Öyle ki biz aylarca fuarın kapılarını mültecilere açın diye kampanya yürüttük. Çünkü fuarda bu insanların kalabileceği yer, duş ve tuvalet ihtiyacını karşılayabileceği alan var. Fuar bu amaç için açılsaydı, belediye destekleseydi bizler bu gönüllü hizmeti vermeye devam ederdik ve bu insanlarda birazcık olsun rahat ederlerdi. Fakat kapılar kapanmış hiç bir yetkili bizim çağrılarımızı duymuyor.Bu insanları görmüyor. Sizin aracılığınızla tekrar sesleniyoruz, bir şeyler yapılmalı; bu insanlar savaştan kaçıp gelmişler , hakları olan güvenli geçişin sağlanması ve burada oldukları sürece temel ihtaçlarının karşılanması gerekli ”diyerek konuşmayı bitiriyor .Ardından dağıtım devam ediyor. Ve getirdiğimiz malzemeler sayının fazla olması nedeniyle yetmediği için ,tekrar bir ekip derneğe gidip malzemeyi alarak kalan dağıtımı yapıyoruz.
Yaklaşık yüzlerce çocuk ve elli aileye;
Çok sayıda yağmurluk
30 battaniye,
50’şer adet bebek maması, süt ve bebek bezi,
50 paket kadın pedi,
40 çift çocuk çizmesi,
15 tane bebek ayakkabısı… dağıtıyoruz.
Dağıtım esnasında yine aynı görüntüler, yine çocukların gözleri! Hayatları çalınan insanlar, savaşın yıktığı, dağıttığı aileler ve bizlerle onların kesiştiği nokta. İç savaşın ve zorbalığın sürdüğü ülkemizde ki bizlerle, savaştan kaçanların karşılaştığı an. İşte belki de buradan başlayacak umudumuz yeşermeye, böyle çoğalacağız. Yitirdiğimiz yoldaşlarımıza ve burada karşılaştığımız her bir çocuğa sözümüz var; Biz nefes aldıkça, barış için insanca yaşayabileceğimiz bir dünya için mücadele edeceğiz.
Halkların gönüllüleri sağ olun, var olun…
(Rapor, Güneş Tercan tarafından kaleme alındı)