Türkiye-AB Anlaşması İptal Edilsin! Sınırları Açın, İltica Hakkını Tanıyın

Foto:Arşiv

Yaklaşık 5 yıl önce Suriye’de başlayan savaş sonrası milyonlarca insan ülkelerini terk ederek yollara düşmek zorunda kaldı ancak dünyanın bu insanlık trajedisine verdiği yanıt bir büyük hayal kırıklığı oldu.

Geçen yıl AB’de ortaya çıkan mülteci krizi, AB üyeleri arasında ciddi gerilimler yaratırken, AB’nin geleceği tartışılır hale geldi. Mülteci sorununa gerçeklikle alakası olmayan mülteci-göçmen ayrımı üzerinden çözüm bulmaya çalışan AB, aylardır süren pazarlıkların ardından, kendi içindeki itirazlara rağmen, Türkiye’ye ile anlaşmaya vardı.

AB, Türkiye’den, Avrupa’ya kontrolsüz geçişleri engelleyerek “Kale Avrupası’nı” korumasını ve ekonomik göçmenleri Türkiye’de tutmasını istemekte ve buna karşılık Suriyeli mültecilerden bir kısmını alacağını vaat etmektedir. Bu şekilde Türkiye mülteciler için açık hava hapishanesine çevrilecektir. Bu korkunç pazarlıklar başta mülteciler olmak üzere herkese, mülteci krizinin aşılmasında insan haklarının hiçbir zaman temel odak olmadığını, büyük bir hayal kırıklığı yaşatarak, bir kez daha gösterdi. Öte yandan bu pazarlığa şaşırmamak gerek. Zira, Avrupa’daki mülteci düşmanı durum yeni değildir. Göçmenlerin kriminalize edilerek bir güvenlik tehdidi olarak algılanması, sınırların askerileştirilmesi, göçmenlerin bir tür taşerona devredilmesi Avrupa’nın yıllardır süregelen mülteci politikalarıdır. Libya ile yıllarca bunu yaptılar. ABD’nin Afganistan’dan çekilirken Pakistan’ı soktuğu durum budur.

AB ile Türkiye arasındaki anlaşmalar ise mültecileri kış aylarında yola düşmesini, hayatlarını daha fazla riske atmasına sebep oldu. Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine göre 2016 yılında, 1 Ocak-15 Mart arası, 150 binin üzerinde mülteci Avrupa’ya ulaştı. Bu yolculukta ise, yine aynı süre zarfında, 354’ü Ege Denizi’nde olmak üzere 456 mülteci Akdeniz’in sularında yaşamını yitirdi. 2015’in ilk üç ayında ise 17 mülteci Ege Denizi’nde yaşamını yitirdi. Bu yükselişin sorumlusu Avrupa devletleridir.

Mültecilerin Türkiye’ye geri gönderilmesinin uygulanabilirliği ise bir hayalden başka bir şey değildir. Avrupa Birliği mültecilerin kaderlerine razı, sessiz bir şekilde geri döneceğini düşünüyor fakat insan onuruna yakışır bir hayat sürebilmek için ölümü göze alan mülteciler, nasıl zorluklara katlandıklarını gösterdiler. Zorla sınır dışı edilmeye çalışılacakların sadece küçük bir kısmının bile direnç göstermesi durumunda, kamplarda, tren istasyonlarında ya da havalimanlarında nasıl manzaralar ortaya çıkabileceğini tahmin edebilirsiniz. Bu durum beraberinde sadece daha fazla polis şiddetini ve insan hakkı ihlallerini getirecektir.

Varılan anlaşmalara rağmen, Türkiye’nin kendileri açısından mülteci statüsü elde edemedikleri ve makul yaşanabilir bir imkan bulamadıklarının farkında olan mülteciler ise yollara düşmekten vazgeçmeyecektir. Avrupa yasal yollardan geçiş imkanını sağlamadığı sürece mülteciler insan kaçakçıları ile iletişime geçmeye devam edecektir. Ne NATO gemileri ne tel örgüler, onları ‘umut’ yolculuğundan vazgeçirmeyecektir.

Öte yandan Türkiye yeni mülteci akınları  ihtimaline karşı, çok övündüğü – ve aslında milyonlarca insanın bugün hayatta olmasını sağlamış olan- açık kapı politikasından vazgeçmiş durumda. Türkiye sınırındaki, sınır ötesi kamplara yerleştirilen on binlerce mülteci Türkiye’ye girebilmek için kapıların açılmasını bekliyor. Sınırdaki bekletilen mültecilerden çatışmaların bitmesi gerekçe gösterilerek geri dönmeleri isteniyor ancak bu insanların  geriye döndükleri başlarını sokabilecekleri bir ev, cocuklarını gönderebilecekleri bir okul, hastalarını yatırabilecekleri bir hastane ve hayatlarını sürdürebilecekleri bir ekonomi yok. Ülkeleri harap olmuş durumda.

Bugün Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü. Bugün Avrupa’da, insan hakları savunucuları, ırkçılık karşıtı açıklamalar ile mültecilerle dayanışma göstermek için çeşitli etkinlikler düzenliyor. Biz de İzmir’den bu dayanışmaya güç katmak için mültecilerlerin yanında olduğumuzu belirtiyoruz.

Mülteciler Avrupa’da sadece devletlerle değil aynı zamanda ırkçı gruplarla da baş etmek zorunda kalıyor. Avrupalı devletler, mültecileri ülkelerine sokmama konusundaki politikalarına en büyük desteği aşırı sağdan buldu. ‘Mülteciler refahımıza ortak olacak’, ‘İşsizlik artacak’ ve ‘Mülteciler kadınları taciz etti’ gibi asılsız, gerçeği yansıtmayan haberlerle mülteciler ırkçıların hedefleri haline getirildi ve on binlerce mülteci ırkçı saldırıya ve nefret söylemine maruz kaldı. Avrupalı devletler, mülteci politikalarını bu saldırıları da bahane ediyor. Avrupa’da zaten bir süredir sağ siyaset aşırı çizgide merkezileşmekteydi. Sağ ve aşırı sağın giderek yakınlaştığı pek çok ülke için bilinen bir gerçek. Mülteci krizi, Avrupa’daki aşırı sağa kaymayı bir kez daha çırılçıplak gözler önüne serdi.

Ancak mültecilerin yalnız olmadığını halklar da gösterdi. Son dönemdeki gelişmeler göç olgusunu aynı zamanda önemli bir toplumsal hareket haline getirmiştir. Göçmenler ya da mülteciler; sınırları, Lizbon’u, Schengen’i fiili olarak yıktılar. Bu toplumsal hareketin hemen her ülkede çok önemli müttefikleri ortaya çıktı; toplumsal dayanışma hareketleri. AB’nin göç politikası her ne olursa olsun, Yunanistan’dan Almanya’ya göçmenlere yardım eden, onların sınırları aşmasını sağlayan, lojistik destek veren çok ciddi ve beklenmeyen bir hareket gelişti. Esas itibariyle AB içerisinde korkunun bir nedeni göçmenlerin gelişiyken bir diğer nedeni de bu toplumsal dayanışmanın kendisidir. Her ne kadar, Avrupa’daki bu mülteci düşmanı resmi ortam, ırkçı/faşist organizasyonların gelişmesine fırsat veriyor olsa da, halkların dayanışması yeni ve yegâne umut olmaktadır.

Bütün Dünyaya Sesleniyoruz:

-Avrupa’ya gitmek isteyenler için yasal ve güvenli yollar açılmalı, güvenli geçiş sağlanmalı;

– İnsan hakları ihlallerine ve insan ölümlerine yol açan güvenlikçi ve mülteci karşıtı sınır politikalarına son verilmeli!

– Türkiye, Mültecilerin ülkeye kabulü konusunda başka ülkelere örnek olabilecek açık kapı politikasına geri dönmeli; “Geri Kabul Anlaşmasını” kabul etmemeli, mültecilerin zulüm görecekleri ülkelere gönderilmesine aracı olmamalı;

– 1951 Sözleşmesi’ne konulan “coğrafi sınırlama” kaldırılmalı, Avrupa dışından gelenlere de mülteci statüsü sağlanmalı; Türkiye’de doğan çocuklara vatandaşlık hakkı verilmeli;

Foto:Arşiv

Comments are closed.