KALKINMA BAKANLIĞI-UNICEF SURİYELİ ÇOCUK VE GENÇLERİN YETİŞTİRİLMESİ İÇİN ÇALIŞMA ALANLARININ BELİRLENMESİ ÇALIŞTAY RAPORU (04-05 Mayıs 2016)

Halklararası Dayanışma Köprüsü Derneği olarak, 04-05 Mayıs 2016 tarihleri arasında çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar, STK’larda görev yapan katılımcılar eşliğinde gerçekleştirilen Suriyeli Çocuk ve Gençlerin Yetiştirilmesi İçin Çalışma Alanlarının Belirlenmesi Çalıştayı’na “eğitim” başlıklı oturuma katkıda bulunmak üzere katılım sağladık. Böylelikle, Suriyeliler’in eğitimine dair ve eğitimle birlikte karşılaşılan kimi diğer yaşamsal sorunlarına ne şekilde çözüm bulunabileceğine kendi düzenlediğimiz I. Alan Kurdi Mülteci Çalıştayı’nda da hareketle karşılaştığımız sorunları da hesaba katarak çözüm sunma olanağı bulabildik. Genel olarak, eğitim grubunda tespit ettiğimiz, anadili kullanamamaktan, statüsüzlükten, ekonomik yetersizliklerden, psikolojik baskılardan ve savaşın yarattığı yıkım ve travma halinden, bilgi eksikliğinden -hukuksal olarak haklarının neler olduğunun bilinmemesinden- kaynaklanan temel sorunların bu çalıştayda da başat sorunlar olduklarını gördük.

UNICEF’in Türkiye ofisi temsilcisi Lieke Van de Viel, GAP Bölge Kalkınma İdaresi başkanı Sadrettin Karahocagil’in açılış konuşmalarıyla başlayan çalıştay, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Emre Erdoğan’ın Türkiye’de bulunan Suriyelilerin mevcut durumuna ilişkin sunuşuyla başlayıp, çalıştayın amacı, yöntemi, beklenen çıktıların neler olduğunun aktarılmasıyla devam etti. Söz konusu açılış konuşmalarının ve GAP ile UNICEF arasında işbirliği protokolünün imzalanmasının ardından eğitim, gençlik ve STK olmak üzere üç ayrı başlıkta katılımcılar ikişer büyük gruba ayrılarak, moderatörler eşliğinde çalışmalarına başladı. Söz konusu oturumlar, sorunların saptanması, çözüm önerileri ve çözümde destek olacak kurum, kuruluş ya da kişilerin belirlenmesi biçiminde bir yol izlenerek daha küçük gruplara ayrıldı.

 

Açılış konuşmasında, Doç. Dr. Emre Erdoğan, yasal düzenlemelerdeki eksikliklerin ve maddi sorunların eğitime erişimi engellediği, kayıtdışılık, denklik, okulların kapasite ve müfredat sorunlarının ve Arapça eğitim verecek eğitmen eksiğinin ve Türkçe sorunun eğitim almayı güçleştirdiği üzerinde vurgu yaptı. Bununla birlikte, psikososyal desteğe de ihtiyaç olduğunun altını çizerek, eğitim almanın fırsat maliyetinin (çalışmak mı evlenmek mi) eğitim almayı engelleyen önemli bir sorun olarak karşımızda durduğuna işaret etti.  Eğitime ilişkin karşılaşılan sorunlar yanında sosyal hizmetlere, sağlık hizmetlerine ulaşmadaki güçlüklerle birlikte “yoksulluk”un getirdiği sorunlar da bulunduğuna değinerek; %53’ü 18 yaşın altında ve %70’i 29 yaşında olan genç Suriyeli nüfusun istihdam sorunuyla da karşı karşıya olduğunu vurguladı. İş gücü piyasasındaki rekabetin ve çalışma izni alamamanın düşük ücretle, güvencesiz çalışma, vasıfsız işçi konumunda bırakılma gibi kimi sorunları da beraberinde getirdiğini ifade etti. STK’ların kendi aralarında ve devletle olan koordinasyon eksikliğinin ve zayıf işbirliğinin fon geliştirme, proje uygulama, uzman personel yetiştirme konularında sınırlı destek sağlayabildiklerini dile getirerek açılış konuşmasını tamamladı. Bu saptamaların ardından başlayan grup çalışmalarında da benzer sorunlara yenileri eklenerek çalıştay devam etti.

Eğitim 1. Grupta, ilk aşamada kısa süreli bir beyin fırtınası yapıldıktan sonra saptanan problemler, eğitim dilinin ne olabileceği ve/veya anadilde olup olamayacağı ilk sırada olmak üzere, statüsüzlük, ekonomik sorunlar, entegrasyon ve asimilasyonun yarattığı ya da yaratacakları, aile planlaması (gebelik, anne-çocuk vb. eğitimleri), hijyen ve sağlık sorunları eğitim, Halk Eğitim Merkezleri’nin daha aktif çalışabilmesi, savaşın ve göçün yarattığı travmanın ardından ötekileştirme ve ayrımcılıkla gelen psişik sorunların tesbiti ve çözümü, çocuk işçiliğinde artış, kurumlararası işbirliğinin eksikliğinin giderilmesi olarak ifade edildi. Bu tespitlerden oylama sonucunda, Okulların İhtiyaca Cevap Vermemesi, Eğitim Mevzuatı, Temel Gereksinimlerin Karşılanamaması, Mesleki Eğitim, Sağlık ve Hijyen Eğitimi, Eğitim ve İstihdam sorunları ikincil nitelikte önem arz eden sorunlar olarak kabul edildi. Bu sorunlardan önce, dil eğitimi (Anadil ve Türkçe , Karşılıklı Denklik, Hukuki Hakların Bilinmemesi, Aile İçi ve Okul Öncesi Eğitim, Eğitici niteliği, Erken Evlilik ve Çocuk İşçiliği, STK’ların kamu kurumlarından gerekli desteği alamaması, Taşımalı Eğitim ve Ekonomik Destek sorunlarının öncelikle çözülmesi gerektiğine karar verildi. Eğitim 2. grupta ise, dil sorunu ve sosyal uyum ilk sorun olarak belirlenmiş olup, ihtiyaç ve beklenti analizi, cinsel istismar, istihdam modelleri, hizmetlere ve bilgiye erişim, savaş sonrası post-tramvatik sendromlar, çocuk işçiler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, fiziksel, zihinsel ve ruhsal engelli bireylerin sorunları öncelikle çözümlenmeyi bekleyen sorunlar olarak kabul edildi.

Her iki eğitim grubuyla birlikte, gençlik ve STK gruplarının da birbiriyle benzer türden sorunlara işaret ettikleri, bunların öncelik sıralamasında da uzlaşabildikleri görülmüştür. Anadilde eğitim konusunun hassasiyeti yalnızca eğitim grubunun değil, diğer çalışma gruplarının da öncelikle sorunu olarak görünmektedir. Bununla birlikte sosyal yaşamın sürdürülebilirliği için de önemli bir sorun olduğu kabul edilir. Bu saptama yapılırken, entegrasyonun önemliyle birlikte asimilasyonun yaşanmaması adına alınabilecek önlemlerin ne olduğu ya da neler olabileceği üzerinde pek durulmamıştır. Dil eğitiminin Türkçe mi Arapça mı yapılması gerektiği üzerinde tam bir uzlaşı sağlanamamış gibi görünse de şimdilik Arapça ve Türkçe eğitim yapabilmenin olanağının koşulları sorgulanmıştır. Uzun soluklu bir çalışma sürecini ve beklemeyi gerektirecek hazırlık aşamasında, hali hazırda bekleyen eğitim alabilecekler için ne yapılabileceği, ileride ülkesine dönme isteği ve umudu olan gençlerin eğitim dillerinin ve eğitim sonunda alacakları belgelerinin geçerliliği olup olamayacağı üzerinde yeterince durulmamış, somut çözüm(ler) yeterince ortaya konulamamıştır. Eğitimde karşılaşılan anadil sorununun çözümü için, eğitime Anadilde başlanması, Türkçe öğrenmek ve zamanla hangi dil ile devam edeceğine kendisinin karar vermesinin olanaklılığı tartışılmış, bu çözüm önerisiyle birlikte dil kamplarının oluşturulması, Türkiyeli ve Suriyeli çocukların bir arada eğitim görmeleri, çok dilli eğitim materyallerinin hazırlanması birer çözüm önerisi olarak sunulmuştur. Türkçe dil eğitiminin anaokulda başlaması, Türkçe eğitim-öğretime uygun materyallerin hazırlanması, çocuk ve gençlerin kendi gruplarında eğitim almaları gerektiği ve bunun çözümünün de MEB’le olabileceğine karar verilmiştir. Günlük yaşamın kolaylaştırılması için Türkçe eğitim kurslarının TÖMER, GAP, UNICEF ve Halk Eğitimler’den destek alınması, kursların ücretsiz olması, verilecek olan sertifikaların da geçerliliğinin sağlanması vurgulanmıştır.

Dil sorunu ve sosyal uyum sürecinde karşılaşılan sorunların çözümü için, Suriyeli ve Türkiyeli gençlerin kardeşlik ve barış temalı sanatsal, sportif, kültürel faaliyetlerde bulunabilmelerinin; çok kültürlülükle ilgili farkındalık çalışmalarının yapılmasının, sosyal uyum liderleri ve arabulucuların yetiştirilmesinin, kanaat önderlerinin sosyal uyum sürecinde ön plana çıkmasının önemli olduğu üzerinde durulmuştur. Sosyal uyumu hızlandırmak ve güçlendirmek için, Suriyeli gençlerin de kent konseyleri, gençlik meclislerine katılımlarının sağlanması gerektiği düşünülmüştür. Böylelikle, çocukların ve gençlerin de karar alma mekanizmalarına katılımının önündeki engelin kalkması olanaklı olabilecektir.

Anadille birlikte bir başka sorun da hukuki hakları bilmemeleri olarak saptanmıştır. Bu sorunun çözümünde, haklarının neler olduğunun bilinebilmesi için STK’lar tarafından seminer ve paneller düzenlenmesi (STK’lar ve barolar tarafından), farklı dillerde hazırlanmış bilgilendirme materyalleri hazırlanması (broşür, dergi vb), Suriyelilere hizmet veren personele hizmet için eğitim verilmesi, ev ziyaretleri gerçekleştirip aileleri bilgilendirmesi (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından), yurttaşlık dersi verilmesi (MEB tarafından), telefon destekli merkezlerin kurulması, geliştirilmesi ve telefon danışma hattının yaygılaştırılması (Göç İdaresi ve AFAD tarafından) üzerinde durulmuştur. Hukuki haklar konusunda bilgilendirme ile birlikte hizmet ve bilgiye erişim konusunda radyo ve televizyon kanallarının kullanılması, Arapça kamu spotlarıyla, kısa filmlerle desteklemenin önemli olduğu vurgulandı. Bu bilgilendirme için de her aileden en az bir kişinin Türkçe bilmesinin bilgi aktarımını hızlandırmak bakımdan önemli olduğu düşünüldü.

Üniversite öğrencilerinin yaşadığı sorunlardan da bahsedilerek, karşılıklı denklik sağlanması hususunda neler yapılabileceği konuşulmuştur. Denklik sorunun çözümü için; çifte diploma verilebilmesi ve Suriye’den alınmış olan diplomaların daha hızlı tanınmasının yolunun açılabilmesi, bunun için de MEB ve YÖK’ün çalışmalarını hızlandırmaları gerektiği üzerinde uzlaşılmıştır. Mümkünse denklik işlemlerinin YÖK tarafından değil de üniversiteler tarafından yapılmasının bu süreci daha da hızlandıracağı ve kolaylaştırabileceği öngörülmüştür. Üniversitelerde kontenjanların artırılmasının, ikinci öğretim fırsatının sunulmasının Suriye uyruklu vatandaşlara yüksek lisans ve doktora için ALES şartının YÖK tarafından kaldırılmasının da bu konuda karşılaşılan sıkıntıların çözümünde önem taşıdıkları vurgulanmıştır.

Açılış konuşmalarında da değinilen STK’ların birbiriyle ve devletle koordinasyonlarının sağlanması, iyileştirilmesi gerektiği, çalışmalarının kayıt altına alınmasının önemi üzerinde durulmuştur.

Aile içi ve okul öncesi eğitimin önemi, bunun için okul sayılarının arttırılması, ailelerin okul öncesi eğitime teşvik edilmesi, okul öncesi eğitim alan çocuklar için maddi destek verilebilmesi, Arapça bilen öğretmenlerin Suriye’li ailelere ev ziyaretleri gerçekleştirmesi ve okul öncesi eğitimde karşılaşılan sorunların çözümü için başta MEB olmak üzere, Valilik ve ÇATOM’un da destek olmalarının çözümde önemli olduğuna değinilmiştir.

Eğitimin niteliğinin artırılması için bir başka önemli husus ise eğitmen niteliğidir. Bunun için, öğretmen olarak atanacaklara alan sınavı yapılması, yapılacak sınav komisyonlarında Suriyeli öğretmenlerin de olması, Suriyeli öğretmenlere yönelik pedagojik formasyon verilmesi ve ücretlerinin iyileştirilerek, düzenli ödenebilmesi, istihdamla birlikte yaşadıkları travmanın atlatılabilmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Suriyeli öğretmenlere de psikolojik destek verilmesi için de yine öncelikle MEB’den ve psikolojik sorunların çözümüyle ilgisinde Sağlık İl Müdürlüğü’den destek alınabileceği üzerinde uzlaşıldı.

Eğitim materyali, eğitmen niteliği ile birlikte eğitime ulaşım için taşımalı eğitim ve ekonomik destekle ilgili de kimi sorunlar yaşandığına dikkat çekilerek, bu sorunun çözümü için öncelikle Türkiye’deki taşımalı eğitim mevzuatının Suriyeliler için de uygulanması gerektiği ve bununla birlikte, gezici derslikler ile ücra yerlerdeki Suriyelilere eğitim verilmesinin yollarının üzerinde durulmuştur.

Savaşın yarattığı post tramvatik sorunların giderilmesinin önemine eğitim ikinci grup tarafından vurgu yapılırken, psiko sosyal desteğin artırılmasının, sosyal sorumluluk projelerinin yaygınlaştırılmasının, sanatla rehabilitasyonu destekleyecek projelerin artırılması, çocuk ve gençlik dostu alanların artırılması, refakatsiz çocuklara özel hizmet sunulması birer çözüm olarak sunulmaktadır.

Eğitim alamamanın önündeki en önemli engellerden biri olan ekonomik koşulların yetersizliğinin beraberinde getirdiği sorunlardan biri olarak erken evlilik ve çocuk işçiliğine de dikkat çekilmiştir. Eğitim konusu üzerinde çalışan her iki grupta da aynı konuya vurgu yapıldığı görülmektedir. Eğitim 1. Grupta, özellikle eken yaşta ekonomik destek amaçlı kız çocuklarının evlendirilmesinin ve aile bütçesine katkı amacıyla çalışmak zorunda kalan çocukların ekonomik destekle eğitim alabilmelerinin yolları üzerinde konuşuldu. Ekonomik koşulların iyileştirilmesinin yanı sıra erken yaşta evliliğin sakıncalarının anlatılması, bilinçliliğin artırılması için alanında uzman kişiler yerine daha ziyade GAP bölgesi düşünüldüğünde, daha iyi iletişim halinde olan din adamlarının ve öğretmenlerin bu işi yürütmesi üzerinde tartışıldı. Ancak burada, durumun yarattığı psikolojik, sosyolojik, hukuksal boyutların da hesaba katılarak bir komisyon oluşturulmasının daha verimli bir çözüm olabileceği vurgulansa da sorunun çözümünde MEB, ÇSGB, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Diyanet gibi kurumların daha etkili olabileceği düşünüldü. Eğitim 2. Grupta ise, öncelikle, çocuk yaşta evliliği önlemeye yönelik yasal düzenlemeler ve bilgilendirmeler konusunda öncelikle çocuklara, ailelerine ve pek tabii öğretmenlere, güvenlik güçlerine ve sorunun diğer muhataplarına yönelik farkındalık çalışmaları yapılması gerektiği; cinsel sağlık, üreme sağlığı ve hakları alanında akran eğitim modeliyle eğitim verilmesi; bu çalışmalara erkek katılımını da dikkate alarak toplumsal cinsiyete duyarlılığın sağlanması üzerinde durulur.

Bir başka sorun olarak “ayrımcılık” kavramına vurgu yapılarak eğitim ortamlarında karşılaşıldığında ne gibi çözüm yolları sunulabileceği konuşuldu.  Aynı okul ve ortamlarda eğitim görmenin, panel ve seminerler düzenlenmesinin, kültürlerarası aktivitelerin arttırılmasının MEB, STK’lar ve muhtarların da desteğiyle çözümlenebileceği sonucuna varıldı.

Suça ve şiddete itilen çocuklar ve gençler, eğitim ikinci grubun üzerinde durduğu bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun çözümü için çocuk ve gençlik merkezi sayılarının artırılması, Suriyeli çocuk ve gençlerin toplumun her alanına dahil edilerek “Ülkelerine gidip savaşmalılar” algısının değiştirilebilmesi, gençleri şiddete teşvik eden sanal ortamların daha iyi denetlenmesi çözüm olarak sunulmuştur.

Comments are closed.