HALKLARIN KÖPRÜSÜ DERNEĞİ 8 NİSAN 2016 DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

 

10398673_1493935100871041_7222745029981359847_nGeçen yıl bugün, barış umudu ile dolu bir ülkede, Dünya Romanlar Günü’nü bir panel

ile anmış ve aynı akşam Roman Mahallesi’nde şarkılar söyleyip, danslar etmiştik…

Bir yıl sonra bugün, tam tersi bir atmosferde, çaresiz bir biçimde karanlıktan

çıkmayı bekliyoruz acı çekerek…

İnsan müthiş bir varlıktır; her zaman mucizevi bir şekilde umudunu korur. Geçen yıl

panelimizde Romanları mecliste görmek istiyoruz demiştik. Bu yıl İzmir’in seçtiği

bir Roman milletvekili mecliste!  Yaşam umuttur! Umudu korumak, yaşamı korumaktır!

 

Biliyorsunuz, 8 Nisan 1971 tarihinde Londra’da toplanan Birinci Uluslararası Roman

Kongresi, bu tarihin Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmasına karar verdi.

Kongrede alınan kararlar, o günden bu yana Romanların ayrımcılığa karşı mücadelesini

şekillendirmekte ve her yıl 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak

kutlanmaktadır.

 

Romanlara hangi kelime ile sesleneceğimiz konusunda ciddi tartışmalar var ve biz bu

tartışmaları önemsiyoruz. Kimi sosyologlar, dil bilimciler ve en önemlisi bazı

Romanlar, Roman, Dom ve Lom gruplarına ‘’çingene’’ deme taraftarı. Bu kelimeyi değerli bulup sahip çıkmak istiyorlar. Ama bazıları – bunlar içerisinde Romanlar da var – bu kelimenin biz gadjolar (Roman olmayanlar) tarafından çok kirletildiğini, dolayısıyla

bunun yerine ‘’roman’’ kelimesinin kulanımasını istiyor. Maalesef çingene kelimesi bazı insanlar tarafından Roman halkını aşağılamak için sıfat olarak kullanıldı, kullanıyor… Biz ‘’roman’’’ kelimesini kullanacağız, çünkü İzmir’de çok yoğun bir Roman grubu yaşıyor ve kendilerine Roman diyorlar.

 

Dünya Romanlar Günü; Roman toplumunun (Rom, Dom ve Lom topluluklarının) kültürünü kutlamakla sınırlı kalmayıp aynı zamanda, tüm bu toplulukların yaşamın her alanında karşı karşıya kaldıkları baskı ve ayrımcılık konusunda farkındalık yaratılan bir gündür.

 

Romanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılık, yüz yıllardan bu yana varlığını

sürdürüyor. Bu ırkçılık ve ayrımcılık, özellikle Nazi Almanyasında doruğa ulaştı. En

az 500.000 Roman, Nazilerin ölüm kamplarında can verdi.

 

Bu büyük felaketten sonra bile Romanların durumu çok fazla

değişmedi. Bugün de Roman halkına yönelik ırkçılığın, ayrımcılığın ve

tahammülsüzlüğün işaretlerini her yerde görüyoruz.

 

Türkiye’de de Romanlara yönelik ayrımcılık devam etmekte hatta son dönemde yeni boyutlar kazanmaktadır.

 

Romanların büyük kısmı hâlâ insanlık dışı koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.

Romanlar toplumu yüzyıllardır birlikte yaşadıkları halklar, etnik ve dinsel gruplar

arasında çıkan  “iç savaşların” kurbanları olmuşlardır. Yakın zamanda Ortadoğu’da ki halk ayaklanmaları süresince de, geçmiş deneyimlerde olduğu gibi, bu kez de Ortadoğu’da yaşayan Roman guruplarından Domlar, savaşta taraf olamamalarına rağmen şiddet ve zorunlu göçe maruz kaldılar.

Tarih boyunca; “Bu bizim savaşımız değil ki, sizin savaşınız. Romanlar tarihleri

boyunca kimseyle savaşmamıştır. Neden bedelini biz ödüyoruz?“ diye haykıran bu halk, bugün Ortadoğu’da çok zor zamanlardan geçiyor…

 

Suriye’den Türkiye’ye sığınan yaklaşık 30 – 40 bin Roman, İstanbul’dan Cizre’ye, Türkiye’nin her yerinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.

 

Suriye’den ülkemize sığınan Romanlar (Domlar), çoğunlukla kentlerin yoksul

semtlerinde, derme çatma evlerde, barakalarda kalıyor. Türkiye’deki akrabaları, paylaşacak ekmekleri olmasa da,  evlerinin duvar diplerinde onlara çadırlar kurdular. Hurda ve kâğıt toplamaya, bir parça ekmek kazanmaya birlikte çıkıyorlar.

 

Onları bağrımıza basmadık maalesef!

Özellikle yerel yönetimler, ‘’görüntü kirliliği’’ ve yerel halkın önyargılardan kaynaklı şikayetleri nedeniyle mülteci Romanların şehirlerde, ilçelerde çadırlarda barınmalarına izin vermiyor. Bu durum, bu grupların yeniden göçebeliğe geçmesine neden olmakta, eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum kalmalarına, özellikle çocuk ve kadınların suça açık hale gelmelerine sebep olmakta.

 

Son günlerde, toplumda Suriyeli mültecilere karşı biriken toplumsal tepki konuyla

ilgili bakanların ve diğer kamu otoritelerinin yaptığı açıklamalar ile Romanlara yöneldi.

Devlet yetkilileri “Sokaklarda dilencilik yaparak yaşamaya çalışan Suriyeli mültecilerin toplanması için tüm valilere genelge gönderildiğini” açıkladı. Ulusal basın da sürekli Suriyeli dilenci haberleri yaparak sanki toplumdaki tepkinin nedeni, sokaklarda yaşamaya çalışan dilenciler, Suriyeli Romanlarmış gibi, nefreti körükledi.

 

Esad’ın Baas rejimi, Romanları Suriye vatandaşı olarak görmüyor onlara kimlik dahi

vermiyordu. Bugün kaçıp sığındıkları Türkiye’de de statüsüz ve istenmeyen

durumundalar.  Yani mesele “ötekiler” olunca her yerde aynı nefret, aynı nefret dili

sürüyor…

 

Bu topluluk gönderilmek istendikleri kamplarda yaşamayı istemiyor. Çünkü kamplarda yaşayan, Arap, Kürt ve Türkmenler Romanları dışlıyor, kampların yönetimleri de bu insanları istemiyor.

 

Diğer yandan içine kapanık, doğayla iç içe yaşamaya alışkın Suriyeli Romanlar, tel

örgüler ve güvenlik tarafından kapıları kapalı tutulan kamplarda bir hayat kuramıyorlar. Kim kurabilir ki?

 

Kamplarda yaşayamayan Suriyeli Romanlar tıpkı diğer milyonlarca Suriyeli gibi ülkemizde statüsüz mülteci konumundadırlar; derme çatma çadırlarlarda, bir kaç kap kacak ile yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çöplerden atık ve hurda toplayarak, günlük ve mevsimlik işçilik yaparak, çocuklarının karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. İş bulma umuduyla, ekmek derdiyle şehir şehir dolaşıyorlar…

 

Vatansız bu halk için gittikleri her yer birdir. Gökyüzünün altı vatandır onlara.

Yeter ki çocuklarının karınlarını doyurabilsinler, Gadjo’lar (biz) onlara dokunmasın,

Geceleri yıldızları görebilecekleri bir çadırlık yerleri olsun…

 

8 Nisan Dünya Roman Günü kutlu olsun.

Dünya Romanlar için özgür, insanlar Romanlar kadar özgür ruhlu ve barışsever olsun!

 

Not: Bu metni hazırlarken bizimle düşüncelerini, yazılarını paylaşan Sn. Kemal Vural Tarhan’a teşekkür ederiz.

Comments are closed.