Türkiye’deki vahim ırkçılık tablosu ve provakasyonlara karşı uyarıyoruz!

Ülkemizde ırkçılığın utanılacak bir tavır olmaktan çıkıp toplumumuzda neredeyse övünülecek bir tutum olarak yaygınlaşması, mültecilere karşı nefretin açıkça ifade edilir olması, en temel insanca değerlerimizi çürütecek vahim bir durumdur.

Seçimler yaklaşırken ortaya çıkabilecek bir şiddet ve kaos ortamına karşı toplumu sağduyuya davet etmesi gereken politikacılar, aksine nefreti körükleyen ve sorunu derinleştiren sorumsuzca açıklamalara devam ediyor. Partisinin varlığını mülteci karşıtlığı üzerine inşa eden ve bütün siyasi söylemlerini bunun üzerine kuran Ümit Özdağ, bir mülteciye ait kuyumcuda kimlik kontrolü yapıp sosyal medya aracılığıyla dezenformasyon üretirken; mülteci karşıtlığı belediyeciliği ile meşhur Tanju Özcan son olarak billboardlara, “istenmiyorsunuz, artık ülkenize dönün” diyecek kadar çığırından çıktı.

Türkiye’de durmaksızın artan enflasyon ve ekonomik sıkıntılar halkımızı haklı bir gerginliğe ve hatta umutsuzluğa sürüklemiştir. Ancak biriken hiddet ve öfkenin sorunun gerçek sorumlularına değil, toplumun en kırılgan ve korumasız insanlarına yöneltilmesi bazılarının siyasi emellerine hizmet etse de acı sonuçlara yol açabilir. Giderek artan nefret söylemleri yerel halk ile mülteciler arasındaki gerilimleri ve çatışmaları büyütebilir. Toplumdaki gerginlik göz önüne alındığında, bu nefretin şiddete dönüşmesi bir kıvılcıma bakar. Nitekim geçen yıl Altındağ’da ve devamında başka şehirlerde de vahim olaylara toplum olarak şahit olduk. Bu yüzden savaştan, şiddetten kaçıp ülkemize sığınan insanları hedef alan nefret söylemine bütün gücümüzle karşı durmazsak kendimizi bir provokasyon ve kaos ortamında bulabiliriz. Sığınmacılar Türkiye’de zaten güvencesiz ve kalıcı bir statüden yoksun olarak tutulmaktadırlar. Doğup büyüdükleri yerler yakılıp yıkılmış, AB sınırları kapatmış ve böylece Türkiye bu insanlar için bir bekleme merkezine, geleceği belirsiz insanlar deposuna dönüşmüştür. Geldikleri ülkelere apar topar geri gönderilmeleri imkansızdır. Çünkü çoğunun yakılıp yıkılmış yurtları en azından yakın zamanda onlara bir yaşam sağlayamaz. Üstelik 2014 yılında kabul edilen Geçici Koruma Yönetmeliğinin 6. maddesi “Bu Yönetmelik kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez” diyor. Suriye’de sorunun çözülmediği ve farklı yerleşim yerlerinde farklı grupların hüküm sürdüğü gerçeğini düşünürsek, mültecilerin güvenle gidecekleri ve hayatlarını sürdürebilecekleri bir yer olmadığını görebiliriz. Bu yüzden nefret suçuna ve eylemine maruz kaldıkları halde birçoğu Türkiye’ye uyum sağlamış ve tüm zorluklara rağmen bir hayat kurmuştur.

Türkiye’de her seçim dönemi tekrarlanan dezenformasyon veya marjinal örnekler üzerinden mülteciler hedef olarak gösteriliyor. Bu tür nedenlerle dernek olarak medya ve sosyal medyada sıklıkla yer alan mülteciler hakkında dezenformasyon içeren paylaşımlara yönelik ‘Doğru Bilinen Yanlışlar’ başlıklı çalışmalar da yaptık. Yaklaşık sekiz yıldır sahada on binlerce mülteciye dokunmuş bir derneğiz ve evlerinden atılan, köle gibi çalıştırılan, saldırıya uğrayan ve hatta öldürülen mültecilere rastladık. Ama buna rağmen gittikçe artan bir ‘suçlu mülteci, mağdur Türk toplumu’ mesajı yaygınlaştırılıyor. Artık kabul gören bir nefret söylemi, seçim yaklaştıkça kötücül bir politikanın malzemesi olarak sunuluyor. Irkçılık, hangi kesime karşı olursa olsun, tüm toplumu çürütebilecek bir hastalıktır. Sorunun çözümünün AB’nin sınırları açması ve Suriye’de barışın hâkim olmasıyla çözüleceği gerçeğini unutmayalım. İktidarın topluma sunmuş olduğu bir mülteci politikası hala ortada yokken, muhalefetin “göndereceğiz” yaklaşımının insani ve vicdani bir tarafı yoktur. Muhtemel bir gerginlikte en az iktidar kadar sorumlu olacakları aşikardır.

Suriyelilere ilişkin yanlış algılarımızı değiştirebilmek için empati kuralım. Bu insanların keyfi değil zorunlu kaldıkları için yerlerini, yurtlarını terk edip buraya geldiklerinin farkına varalım. Tüm nefret politikalarını reddedelim ve insanlığımızı savunalım!

Halkların Köprüsü Derneği

Comments are closed.