Biz kimiz?
Halkların Köprüsü Derneği, asıl olarak halklar arasında eşitlik, adalet ve özgürlük temelinde kamusal dostluk ve dayanışma kurmak üzere kurulmuştur.
Biz kendimizi bir sivil toplum örgütünden çok bir dayanışma grubu olarak tanımlıyoruz. Siyasi olandan uzak durmuyoruz. Çünkü yaşam ile siyaseti birbirinden koparmıyoruz ve yaşamdan yana tavır alıyoruz.
Gönüllülükle, çıkar beklemeden ortaya koyduğumuz kollektif emek ile, toplumdaki birbirinden nefretin, korkunun ve yalnızlaşmanın üstesinden gelmeyi, çatışma gütmeyen, ötekine karşı konumlanmayan dostça bir siyaseti, dostça bir yaşamı; kamusal dostluğu yeşertmeye çalışıyoruz.
Türkiye’nin büyük bir mülteci göçü ile karşılaşması ve İzmir’in kitlesel göç merkezi haline gelmesi nedeniyle mültecilerle ilgili çalışmalar yapmaya başladık. O gün bugün gördüğümüz, karşımıza çıkan, ulaştığımız hiç bir mülteciye arkamızı dönmedik.
Bizim derneğimiz BM ya da AB için projeler hazırlamıyor. Projeciliğin yarı profesyonelliğe yol açtığını; amatör ruhu ve gönüllülüğü engellediğini düşünüyoruz. Gönüllülük bizi pazar ilişkilerinden, ürettiğimiz hizmetin pazar nesnesi olmasından, alınır satılır olmasından koruyor. Devlet (ler)den, ulusal ya da uluslararası hiçbir kurumdan nakdi yardım kabul etmiyoruz. Bağımsız ve sorgulayıcı bir pozisyonu korumayı önemsiyoruz. Gönüllülerin küçük bağışları ve üyelerin aidatları ile işlerimizi yapıyoruz.
Derneğimizde içinde hemşire, ebe, diş hekimi, sağlık memuru, diyetisyen, psikolog, hekim; sağlık çalışanlarından oluşan büyük bir sağlık grubu, saha taramaları için saha/sokak grubu, Arapça, Kürtçe ve Farsça bilen kişilerden oluşan tercüman grubu ve kültür-sanat grubu var. Yüzlerce gönüllü ile çok sayıda, çok farklı bölgelerde ve çok çeşitlilikte çalışmalar yaptık. Her sosyal kesimden ve meslek grubundan insanlar emek veriyor. Müzisyenler, tiyatrocular, avukatlar, öğretmenler, öğrenciler, işçiler, işsizler, akademisyenler… ve en önemlisi mülteciler var aramıza. Yönetim (yürütme) kurulu ayrıca toplanmıyor. Dernek çalışmaları herkese açık toplantılarla yürütülüyor. Toplantılara katılmak için üye olmak gerekmiyor. Üye olsun olmasın herkesin alınacak karalarda söz ve oy hakkı eşit. Herkesin kendi olarak, kendi kalarak, gücü yettiği kadar destek olduğu bir çalışma/üretim anlayışımız var.
Yardımseverlik/hayırseverlik yerine dayanışmaya inanıyoruz. Hatta yardımseverliğin zararlı olduğunu düşünüyoruz. Zira, yardımseverlik, kişiseldir, geçicidir. Zayıf ve yoksulu bağımlı kılan ortamın oksijenidir. Varsıl ve güçlünün keyfine bağlıdır. Her zaman en doğru şekilde kullanılmayabilir. Ortak sosyal, ekonomik, politik kararlığın ve kamu çıkarının yerini alamaz. Ancak, tamamlayıcı olabilir. Bu yüzden bütün gücümüzle kamu otoritelerini görevlerini yapmak üzere harekete geçirmeye çalıştık. Yaptığımız her saha ve sağlık çalışmasını rapor halinde valiliğe, il sağlık müdürlüğüne, il halk sağlığı müdürlüğüne, AFAD’a… götürüp kayda geçirdik. Dilekçe yazdık! Yüzyüze görüştük… Sokağın bilgisini üretmek, kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve bilgiyi demokratikleştirmek için çaba gösterdik.
Dayanışma hak temelli mücadeleye kabildir. Dayanışmak, sağlık hizmeti vermekten, gıda ve giysi dağıtmaktan ibaret değildir, dayanışmak mültecileri de içine almak, onlarla birlikte hareket etmektir. Mültecileri çaresiz mağdurlar olarak görmemek, onların sesini ve siyasetini desteklemektir. Onların öncülük ettiği hak arama eylemliliğine katılmak demektir. Mültecilerin kendi adına konuşmalarına imkan sağlamaya çalışmaktır. Devlet(ler)in dikey siyasetine angaje olmamaktır. Yaptıklarının siyasi sonuçlarını sorgulamaktır.
Biz, dayanışmayı insanlığın en eski ve en değerli kurumu olarak görüp, ‘’ezilenlerin nezaketi’’ olarak benimsiyoruz.